Habermas, Kamusal Alan ve Kahvehaneler: 2 Çay Çek!

Siz kahvehaneleri erkeklerin toplaşıp akşama kadar okey, batak oynayıp az biraz da lakırdı yaptığı yerler mi sanıyorsunuz? Eğer öyleyse büyük bir yanılgı içindesiniz demektir çünkü bir kahvehane sadece kahvehane değildir. O zaman nedir?

Bugün, hepimiz kahvehanelerin çay kahve içilip –açık alanı varsa– nargile fokurdatıldığı, batak ve okey gibi oyunların oynandığı yerler olduğunu düşünürüz. Fakat ocağında daha derin düşüncelerin kaynadığı bir yerdir kahvehane. Buzdağının görünmeyen kısmı bambaşkadır. Peki bunu nereden biliyoruz?

İnanmayacaksınız ama bunu bize Alman felsefeci, siyaset bilimci ve sosyolog Jürgen Habermas gösterdi vakti zamanında! Ekmek Kuran çarpsın bak!

Kendisi Alman olmasından mütevellit (Almanlık ne güzel!) Almanya’daki kahvehanelere uğrayıp iki el tavla atmamış, okey masasına yancı olup oralet yudumlamamıştır belki ama kamusal alanın tarih içindeki dönüşümlerini takip ederek feodalizmde temsili kamu, sonrasında edebi kamu ve daha sonrasında ise politik kamunun oluşma sürecini ortaya sererek hem bu kavramların neyi temsil ettiğini bizlere göstermiş hem de Kamusallığın Yapısal Dönüşümü adlı çalışmasında kamusal alan ile ilgili ortaya attığı fikirlerle bizi kahvehanelerin sadece kahvehane olmadığı konusunda aydınlatmıştır. Yok artık mı? Canınız sağ olsun!

Peki nasıl mı? Buyurun, birlikte bakalım: Habermas, bireylerin özgür bir ortamda tartışabilmeleri halinde kamusal alanın oluşacağını söyler. Bu oluşuma da devletin müdahalesi olmamalıdır. Habermas’ın dediği gibi: “Kamusal tartışmanın konusu devlet etkinliğine ilişkin meseleleri hedeflediğinde, politik kamusal alandan bahsetmeye başlarız. Her ne kadar sözün gelişi olarak devlet otoritesi için kamusal alanın yürütücüsü deniyor olsa da, devlet aslında kamusal alanın bir parçası değildir.”*

Yani çiftçi Caner Aga 1,5 TL’lik çayın pahalı olduğunu eleştirirken kahveci Alper Aga ise (çayın, suyun, işletme maliyetinin, bir bardağın ne kadar olması gerektiğine dair aklından yaptığı hesaba göre ya da karşı mahallenin kahvehanesindeki çay fiyatlarına oranla) bu fiyatın normal olduğunu söylediğinde özgür bir ortam oluşturup kamusal alanda tartışmaya başlamış olurlar ve bu fikir teatisine (tartışmaya) devletin herhangi bir müdahalesi olamaz.

Habermas’a göre kamusal alanın gelişiminin temel etmenlerinden biri sürekli gelişen eleştirel yayınların yapıldığı dergiler ve gazeteler, yani basın, diğeriyse kasaba ve şehirlerdeki yeni toplanma merkezleri olan salon ve kahvehanelerdi.

Bu yerlerde eğitimli elitler birbirleriyle tanışarak tartışmalar yaparlardı. (Almanlık ne güzel!) Kamusal alan İngiltere’de kahvehanelerde ve The Tatler gibi dergilerde kendine yer bulurken, Fransa’da Paris’in salonlarında, Almanya’da ise mütevazı okuma kulüplerinde ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla Habermas’ın kamusal alan görüşü de kahvehaneler, salonlar ve kulüplerin 18. yy’da devletten bağımsız ve devlete karşı fikirler üreten merkezler oldukları yönündedir. Buralarda toplanan insanlar kâh edebiyat kâh siyaset tartışmaları yaparak kendilerine bağımsız birer alan yaratmışlardır.

Ülkemizde ise ilk kahvehane Osmanlı İmparatorluğu zamanında Tahtakale’de açılmıştır. (Ya siz ne sanmıştınız?) Ki bununla birlikte yeni bir sosyalleşme alanı ortaya çıkmıştır. Kahvehaneler, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşayanlar için toplumsal ve siyasal baskıyı hafifletme yerleriydi ve çiftçi Berkay Can Aga ile doktor Levon’un eşit şartlarda, fark gözetilmeksizin bir araya geldiği yerlerdi.

Aynı zamanda kahvehaneler, Osmanlı toplum yapılanmasında siyasal iktidar için tehlike arz eden yerlerin de başında geliyordu. Çünkü atlarına binip kılıç sallayan, üç kıta, dört mevsim, ve hattızatında (bu kelimenin anlamını biz de bilmiyoruz) yedi iklim küffar üstüne tekbirlerle ve gülbenklerle korku bilmeksizin yürüyen Yeniçerilerin (Yürrü be!) de kahvehane sahibi olabilmeleri ve buralarda buluşmaları, değişik söylemleri harekete geçirmelerine de olanak sağlıyordu. (Sonuçta Yeniçeri dediğin de Avrupa görmüş adam!)

Osmanlı’da siyasal iktidarı eleştiren düşüncelerin ağırlıklı olarak kahvehane menşeli olmasıyla birlikte kahvenin haram olduğu söylemi zuhur etmiş, bununla da yetinilmeyip çıkan yangınlar (tesadüf canım!) sebep gösterilerek güzelim kahvehaneler kapatılmış, böylece kamusal alanda sınırlanmaya gidilmiştir.

Yazımızı bir sona bağlarsak, bir zamanlar halkın buluşma yeri olan kahvehanelerde önemli bir yer teşkil eden o kitaplıklar her ne kadar artık okey takımlarına ev sahipliği yapsa da o küçük kahvehaneler, pişpirik oynayan vatandaşların muhalif söylemlerine de hâlâ ev sahipliği yapmaya devam etmektedir. Kaldı ki, sosyal medya erişimi ile birlikte kimi kahvehaneler hem internet kafe gibi olmuş hem de çağın değişim ve dönüşümü sonucunda kamusal alan internete doğru kaymaya başlamıştır.

Eskinin yasaklanan ve yakılan kahvehaneleri bugün eski önemine sahip olmasa da, yine de kamunun politize olduğu ve bugünkü sorunlarını ve geleceğini tartıştığı bir mekân olma özelliğini hâlâ korumaktadır. Kahvehane deyip geçmeyin!

Kaynakça:

Varol, A. (2010). Bilgi Toplumunda Kamusal Alan, Sosyal Bilimler Dergisi, 4, 121-129.

Yükselbaba, Ü. (2008). Kamusal Alan Modelleri ve Bu Modellerin Bağlamları, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, LXVI.2, 227-272).

Uysal, C. (2007). Kamusal Alan Olarak İnternet Tartışma Forumları: Forumtr Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Lefkoşa, Yakındoğu Üniversitesi SBE.

*Habermas, J. (2004). Kamusal Alan. M. Özbek (Der.) içinde, Kamusal Alan (M. Özbek, Çev., s. 95-102). İstanbul: Hil Yayın.

Timisi, N. (2003). Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi (1 b.). Ankara: Dost Kitabevi.

https://tinyurl.com/yb3lnavu

The following two tabs change content below.

Alper Dündar

Ünlü filozof Mourinho'nun da dediği gibi, jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.