Üstat Bourdieu ve Süpersonik Kavramları

Merhaba Sevgili BNGL okurları.

Bana ayrılan kalbiniz kadar temiz bu köşede, sosyoloji dövüş sporcusu üstat Pierre Bourdieu’nun sosyolojisinden, toplumu anlamakta kullandığı araç gereçlerden filan konuşuyoruz. Gönül isterdi ki çarşaf çarşaf hepsini yazıp anlatalım, ne var ne yok dökelim ortaya fakat üstadımız sağ olsun sosyoloji, antropoloji ve pedagoji derken kültür tarihi, sanat, dilbilim ve felsefeden degeri kalmayıp işleri çığırından çıkardığı için külliyatı etrafında dolaşmak bile hayli zor. O yüzden yazıyı burada sonlandırıp gidiyorum. Hoşçakalın.

Şaka, şaka buradayım. :p

Bourdieu’dan dinlediğimiz sosyoloji (nereden baktığınıza bağlı olarak) tam bir baş belası. Sosyal dünyayı anlamaya, ilk bakışta farkedilmeyen şeyleri ortaya çıkararak başlıyor. Alıştığımız için bize doğal gelen ne varsa altında yatan mekanizmaları kurcalıyor, dibe köşeye saklanmış iktidar örüntülerine işaret ediyor. Bir bilim düşünün ki ceketinin yakasını kaldırmış, eller cepte, sosyal dünyanın her köşesine girip sürekli oyun bozsun, kimseye de eyvallah etmesin:

‘‘Sosyoloji bilimsel işlevini ne kadar çok yerine getirirse iktidarları hayal kırıklığına uğratma veya yalanlama şansına o kadar fazla sahiptir. Bu işlev, bir şeyin ya da birinin işine yaramak değildir. Sosyolojinin bir şeyin işine yaramasını istemek her zaman için onun iktidara hizmet etmesini istemektir. Oysaki, onun bilimsel işlevi iktidardan başlayarak sosyal dünyayı anlamaktır. Bu, sosyal olarak yansız olmayan ve hiç kuşkusuz sosyal işlevi yerine getiren bir işlemdir. Bunun nedenlerinden biri her iktidarın, etkinliğinin bir bölümünü –en küçük bölümünü değil– kendini oluşturan mekanizmaların bilinmesine borçlu olmasıdır.” (Bourdieu, 1997: 27)*

Düşman başına valla.

Üstat Bourdieu yukarıda sayarken yorulduğum çalışma alanlarına ek olarak bir de ragbi oyuncusu. Belki de bu yüzden “oyun”u toplumsal dünyayı anlarken kullandığı önemli bir metafor haline getiriyor. Oyunun kurulması, oyunu anlamak, stratejiler geliştirmek, manevra yapabilmek falan filan. Ayrıca eve çağırdığımız muslukçu amca gibi, bir de alet çantası var. Bu aletleri (kavramları) toplumsal dünyamızı anlamakta kullanıyor ve nasıl kullanacağımızı öğretiyor. Boşuna üstat demiyoruz.

Sizin için alan, sermaye, doxa, illusio, habitus gibibazı süpersonik kavramlarını seçip sosyolojisini mini mini açıklamaya çalıştım, başlayalım bakalım.

Öncelikle Alan ne?

Alan dediğimiz şey literatürde Pokemon olarak tanımlanmıyor. Onun yerine “çok boyutlu konumlar ve faillerin bu konumlara yerleşmesi, konumlar arasındaki nesnel bağıntıların konfigürasyonu ya da ağı”** olarak tanımlanıyor. Bakalım Pokemon’a çevirebilir miyiz?

Din, siyaset, bilim, hukuk, edebiyat ve sanat gibi Pokemonlarımız olsun. Bildiğiniz gibi her Pokemon’un türü ayrı. Hepsinin kendine has özellikleri, yetenekleri, saldırı ve savunma güçleri var. Birbirleriyle sürekli bir çatışma ve mücadele halindeler ve en önemlisi, aynı zamanda birbirleriyle ilişki içindeler.

Şimdi gelin Pokemonlara boyut kazandıralım. Hepsini ortadan ikiye kesip içlerine konumlar, kurumlar, failler, sermaye türleri falan koyupiçli Pokemon yapalım. Böylece alanın hiyerarşik yapısını, iktidar ağlarını, güç ilişkilerini,mücadeleleri filan göstermek çok rahat olacak. Oyunda iki çeşit mücadelemiz olsun:

1) Alanlar arası mücadele (Pokemonlar arası savaş): Mesela din Pokemon’uyla siyaset Pokemon’unu kendi aralarında mücadele ettirip birini diğerine üstün kılabiliriz. Kazananı bilim Pokemon’uyla savaşa sokarız, sağ çıkanı hukuk Pokemon’uyla karşı karşıya getiririz. Böyle böyle Pokemonlar dünyasında dengeleri kendi lehimize sarsıp güç kazanabilir, sermaye biriktirebilir ve oyunun kurallarını değiştirebiliriz.

2) Alan içi mücadele (Pokemon’un iç savaşı): Buna en güzel örneği kültürel alan sunuyor. Bourdieu’nun dediğine göre bu alanın özerk ve bağımlı iki farklı tarafı var. Sanat Pokemon’unun bağımlı tarafında yer alanlar Pokemon’u para kazanmak için kullanıyor. Başarının kıstası, çok satmak. Eller havaya şarkılar, çaylı edebiyat dergileri, eril eril küfürlenmiş dombili filmler. Özerk tarafında ise aslolan şey Pokemon’un özünü oluşturmaktır, sanat, sanat içindir de diyebiliriz. İşte burada, sözü fularlar ve şarap bardakları söylüyor. Maddi çıkar sağlansa bile asıl ve nihai amaç kesinlikle para değil. Gördüğünüz gibi Pokemon’u kendi amacı dışında kullanmak yasak ya da günah değil, oyun devam ediyor.

Nasıl oynuyoruz ona bakalım.

Öncelikle oyunun kurallarını kabul etmeniz gerekiyor. Ve oyuna inanmanız, oynamayı arzu etmeniz filan. Bourdieu buna “illusio” diyor. İllusio çok mühim. Kendinize “Ben bunu neden yapıyorum?” diye sorduğunuzda cevabı illusio veriyor. Eğer ikna edici bir cevabınız varsa kendinizi oyuna kaptırıp oynarsınız. Sizin oyunu ne kadar iyi oynadığınız, ait olduğunuz Pokemon’un da akıbetini belirler. Unutmayın, onun içindeki kurum ve konumlardaki failler sizsiniz. Siz yoksanız Pokemon yok, bu güller bu serviler yok.

Oyuna girerek oyunun oynanmaya değer olduğunu otomatik olarak kabul ettiniz. Artık Pokemon’un içindesiniz ve mücadele eden farklı grupları görüyorsunuz. (İki tür mücadeleden bahsetmiştik, Pokemon İç-Savaşı’nı hatırlayın.) O yüzden şimdi bir de bu Pokemon’un uğrunda mücadele etmeye değer olduğuna dair kabule sahip olmanız gerekiyor. Buna da “doxa” deniyor. Güç ilişkileri için mücadele edecek fakat yeri geldi mi hepimiz aynı Pokemon’dayız geyiği de yapacaksınız.

Bitmedi.

Kuralları bilmeye ek olarak, her failin oyunun nasıl oynanacağına dair hisleri, ürettikleri stratejileri, alanın içsel mantığını okuma ve oyunda bir sonraki hamleyi hesaplayabilme yetenekleri de olmalı. Böylece manevra yapabilir, yaratıcılığını konuşturabilir, doğaçlayabilir, tüm bu çabanın ve emeğin sonunda sermaye biriktirebilirsiniz. Anlayacağınız, doğru zamanda doğru yerde olmak, doğru hamleyi yapmak, olmadık Pokemon’la dalaşmamak, yeri geldi mi Charmander’la bile ittifak yapmaya hazır olmak gerekiyor. Fakat bu his ve yetenekler, kırıp alabileceğimiz tahta sandık ya da küpler içinde bulunmuyor. Zaman içinde tecrübe kazanarak belli yatkınlıklar elde ediyoruz. Bunlara da “habitus” deniyor.

Bunu da cebe attık mı? Tamam. O zaman sermaye dediğimiz şeyi bu alanlara ve oyuna dahil edelim.

Sermaye dediğimizde birçoğumuzun aklına ilk olarak para ya da mallar gelir. Gelsin. Yanlış değil. Bourdieu ise, sermaye kavramını hem Pokemon içi mücadelelerde kazandığımız özel kaynak türlerini hem de bu kaynakları birbirine dönüştürebilmeyi tanımlayacak şekilde kullanıyor.

Ulaşabileceğimiz dört tür sermaye var. Biri, hepimizin yakından bildiği ekonomik sermaye. Doğrudan cebimizdeki para, mal mülk, servet demek. Varlığı bir dert, yokluğu yara olan sermaye türü bize anamızdan babamızdan geçebilir, miras değil alın teri olabilir, anca kendi yağımızda kavrulmaya yetebilir falan filan. Alan içi ve alanlar arası savaşların baş müsebbiblerinden biridir.

Diğeri sosyal-toplumsal sermaye. Bu da eş dost akrabaya, Ankara’daki dayıya, kavgaya çağırabileceğimiz bağlantı ağlarına işaret ediyor. Diyelim bir alana girmek istiyorsunuz, cebinizde paranız var ama dahil olmak istediğiniz alan, içindeki faillerle birlikte “Nabalım senin paranı?” diyor. Olamaz mı? Olabilir. Bu durumda sosyal sermayenizi devreye sokup bir telefon açtırıyor, siz benim kim olduğumu biliyor musunuz diyorsunuz ya da filan Pokemon’un filancası olduğunuz zaten malumsa, o kapılar size ardına kadar açılıyor.

Diyelim ekonomik sermayeniz yok ama sosyal sermayeniz var, yine telefonlar açılıyor, alana giriyorsunuz ve sosyal sermayeniz size ekonomik sermaye elde etme imkânı sunuyor.

Sosyal sermayeniz varsa bunu ekonomik sermayeye dönüştürebilme gücünüz maksimumda. Sadece telefon jokeri olarak düşünmeyin. Alanda daha prestijli bir konum elde etmeniz ve biriktirdiğiniz sermayeyi farklı sermaye türlerine çevirmeniz de bununla ilişkili.

Sonra kültürel sermaye. Bu sermaye,ailenizden aktarılarak ya da eğitim yoluyla kazandığınız bir sermaye türü. Basit ya da önemsiz gibi durduğuna bakmayın, çok ciddi ayrım yaratıyor. Filmlerde izlediğimiz fakir kız zengin erkek aşkını getirin gözünüzün önüne. Kıyametler kopar. Ayrı dünyaların insanları olan bu çiftin buluşmasındaki engel, temelde ekonomik sermayeye dayalı gibi görünür. Ama nedense aşklarının meşruiyet kazanması için filmin ortasında kadını soktukları değişim programında sadece güzel ve pahalı kıyafetler yoktur. Kalem etek giymiş, saçı topuzlu Fransız mürebbiye de dahil edilir. Sofra adabıyla başlayan kültürel kodlar, bacak bacak üstüne atarak oturma, kafanın üstüne kitap koyup dik yürüme gibi bedene ilişkin sınıfsal kodlarla dans, müzik gibi entelektüel birikim hızla pompalanmaya çalışılır.Çünkü bunlar hep kültürel sermaye.

Son olarak sembolik (simgesel) sermayeden bahsedip gidelim. Sembolik sermaye tüm diğer sermaye türlerinin göstergesi gibidir. Aldığınız diplomalar, ehliyetler, belgeler, koleksiyonlarınız, hepsi sahip olduğunuz sermayelerin göstergesi. Diyelim bir plak koleksiyonunuz var, bu sadece bir plak koleksiyonu değildir. Aynı zamanda ekonomik gelirinizin buna para ayırabilecek seviyede olduğunu gösterir ki, ekonomik sermayenizi sembolize eder. Belli türde daha spesifik müzik zevkiniz olduğunu gösterir ki, daha ince müzik kültürü direkt kültürel sermayeyi işaret eder. Bu plakların alışverişi esnasında tanıştığınız, konuştuğunuz kişiler size belli bir çevre sunar. Bu da sosyal sermayenizi artırır. Böyle şeyler…

Bir sonraki yazımızda bu sularda yüzmeye devam edeceğiz.

Bilimle Kalın

Firuze Şenbilim

Yıldız Haritası:

*Bourdieu, Pierre; Toplumbilim Sorunları, Çev:Işık Ergüden, Kesit yayınları, 1997.

**Ünal, A. Z., (2007), ‘Rahatsız Eden Bir Adamın Bilimi: Sosyoloji’, G. Çeğin, E. Göker, A. Arlı, Ü. Tatlıcan (Ed.), Ocak ve Zanaat Pierre Bourdieu Derlemesi (sf. 163). İstanbul: İletişim.

Not: Bu yazıyı yazarken Güney Çeğin, Emrah Göker, Alim Arlı ve Ümit Tatlıcan’ın derlemiş olduğu Ocak ve Zanaat – Pierre Bourdieu çalışmasından yararlandım. Alana ilişkin kısımlarda A. Kaya’nın makalesini, sosyolojinin ana hatlarında ise G. Çeğin’in C. Calhoun çevirisini fazlaca tırtıkladım. Üstatlar böyle Pokemon filan demiyor, şahane anlatıyorlar. Mecazlardaki tüm günahlar bana, sevaplar Bourdieu’nun bu coğrafyada tanınmasını sağlayanlaradır.

The following two tabs change content below.

Firuze Şenbilim

Alpha Zulu Papa. Sosyoloji dövüş sporcusu. BNGL’yi dojo bellemiş, Marx bir ki, hop bir ki, Bourdieu Durkheim Weber diye eğleniyor. Patates yer, bizi sever, bi de guş besler. (Freud’la yaklaşmayın.) iletişim: sosyal@bilimnegüzellan.net

2 thoughts on “Üstat Bourdieu ve Süpersonik Kavramları

  • 2 Mart 2021 at 12:53
    Permalink

    Allah razı olsun. Siz yazın hepsini okuyacağım💗

    Reply
  • 5 Şubat 2024 at 11:05
    Permalink

    Harika yazmışsın, bayıldım. Sayfanı yeni fark ettim. Bundan sonra takipteyim.

    Reply

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.